Cumartesi, Aralık 17

Sevdiğim Kadınlar - Müfide İnselel

Bu kadının değerini bilemediğiniz için üzülüyorum. Lisede bir adet zorunlu seçmeli (ahah) ders açılmalı ve şu şarkı işlenmeli;




bir de aslında Placebo-I know öğretilmeli ama o başka bir post'un konusu.


Sonra da sadece keyif versin diye şunlardan biraz bahsedilmeli, kız kıza dedikodu yapılmalı. Bazen sevgili sevgilimle tartıştığımızda, o işte, ben okuldaysak ve beni inatla aramıyorsa, benim kafamda dönen şarkı şu oluyor. Sonra arıyor zaten, canım benim :)



bu şarkının klibini izlerken yavşak yavşak sırıtıyorum ekrana :)



Antidepresan gibisin Müfide İnselel!

Sevdiğim Kadınlar - Sezen Aksu

24 Aralık'ı, seni canlı izlemeyi, bağıra çağıra şarkılarını söylemeyi iple çekiyorum.


1) 1:02-1:05 arasındaki yavaşlamaya ölüyoruz Yalın'la.




2)Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim. Sevişen, bipolar çocuklar gibi.



3)



4)


5)




6)Alışmalı kendi yaramızı kendimiz sarmaya



7) 1:28 ve sonrası tabiki..



8)  Sen kimsin, Sen ne rahat insansın!? Bırak.



9)



10) Pek çoğu gibi, bunu da bana yazdı bence.

Soluklan azıcık, bi ara ver, bi dur.

Güzel kadın

Şu popüler, yerli, kadın şarkıcılar içerisinden Gülşen'i pek çok seviyorum. O nası bi güzellik öyle yahu?
Kara böcükler diye bi şarkısı vardı, hiç patlayamadı, pek çoğunuz unuttunuz bile muhtemelen, o şarkı türk-pop(!) tarihinin en büyük ayarı. Sinirlendiğimde de dilime dolanıyor. Kimseye söyleyemedim, size itiraf ediyorum :)

TOP-3

1) Sizi gidi kara böcükler! En güzel saçı makyajı bu klipte Gülşen'in.



2)




3) Bunun da başına hastayım. Yeşil elbisesine de hastayım. Hangi klipte olmak istersin desen, bu işte. Konsept de Canın Sağolsun olunca..



4) "Ben senin o terk etmelerini yerim." ahah, küfür gibi :)

Cuma, Aralık 16

şüphe ediyorum ellerimden !?

Pazartesi, Aralık 12

Biraz Terbiye!

Affetmek ve sindirmek üzerine sıkıntılarım var, evet! kendi arkadaşlarıma karışmakla kalmayıp, televizyonda bile kolay hazmedilmiş bi terbiyesizlik gördüğümde twitter'a sarılıp malum ünlü şahsiyete nası affedersin, nası sindirirsin tweetleri atıyorum.



Hele hele, içimdeki Hakan Akkaya aşkı bambaşkayken o yollu deniz'e olan kinim dağlar, tepeler, okyanuslar kadar. Terbiyesiz kadın.

Pazar, Aralık 11

bazı insanlar var ki, senin hayatındaki bütün kaynakları, arkadaş kaynaklarını, ders kaynaklarını, duygusal kaynaklarını sömürür, arkadaşlık her anlamda bi alışverişken, sana bi bok vermez. benim hayatımda da var böyle biri.

Cumartesi, Aralık 10

postacılar işe

ben yıllar sonra buraya döndüğümde şu fotoğrafları da görmek istediğime çok eminim. hem bu çocuğu, hem bu kızı pek severim zira.

 
bu sene bodrum'daydık, dahası denize girdiğimiz beach'te bizzat akrep nalan'la güneşlendik. büyük şerefti :)

bu fotoğraflar bana "yaz bitti" şarkısını hatırlatır. yaz bitti de yalın'ımı hatırlatır. canım yalın. şimdi belarus'larda sürtüyor yalın. önümüzdeki sene gelicem diye kandırdı beni gitti. 
bugün gecelerden cumartesi, ve şu dünyanın en güzel gerçeklerinden biridir ki,

"maaile" özlüyoruz yalın'ı.

neyse.

okullar açıldığından beri köpekler gibi ders çalışıp, proje yetiştiren ben, sadece 1 quizimin olduğu bu hafta, sudan çıkmış balığa, pazarda annesini kaybetmiş 4 yaşında bir çocuğa döndüm. günler, ankara'nın bu buzz gibi havalarında, çoğunlukla sevgilimin sıcacık evinde, sınıf arkadaşlarımla, şöyle 



ya da böyle geçip giderken;

ben 1 güne dünyanın her şeyini sığdıran, acayip enerjik bi insandım. ne zaman ki bu haftaya girdik, böyle bi yerinden kalkamayan, bi uyuşuk, bi tuhaf biri oldum yani. 

neyse, 1 ay önce falan antidepresanımı bıraktım, zaten depresyonum tozu dumana katıp çıkmıştı hayatımdan.   son iki gündür, evde yalnız kalıyorum. ama nası tırsıyorum, nası tırsıyorum. boyutsuz. bir odadan kalkıp, koridorun ışığını açıp, başka bir odaya girip, ışığı açana kadar ölüp diriliyorum. nası bi kafayı yemek bu. artık dalga geçerek kendimle bu trajediyi hafifletmeye çalışıyorum, laptop'ımda bir şarkıdır ki gidiyor, "put your lights on". 

aslında benimki mi şaşkınlık bilemiyorum, daha önce bahsetmiş olabilrim şimdiye kadar izlediğim film sayısı bir elin parmaklarını aşmıyor. izleyemiyorum. sıkılıyorum. katlanamıyorum. duygu ifade eden bakışlar falan zaman kaybıymış gibi geliyor, 20 dk. lık dizileri bile ileri ileri ileri tuşuyla izlediğim oluyor. neyse, ben bu ilacı bıraktım ya, bu sefer deli gibi korku filmi izlemeye başladım. sapık gibi ama habire korku filmi izlemek istiyorum. adeta kendi beynime oyunlar oynuyorum. bak hem senin bu anksiyete halin ortaya çıksın diye ilacı bıraktım, hem de sırf pislik olsun diye korku filmi izliyorum gibi bi tavır olduğunu düşünüyorum. tabiki bunu fark edince korku filmi falan izlemeyi bıraktım. hayır bi tarafım illa devam et dese de, kontrolsüz şeyleri sevmiyorum artık. 

iki tane dünya güzeli ajanda aldım. metis yayınları, 2009 başından beri hangi ajandayı çıkarıyorsa, ilk iş koşa koşa gidip onu almak oluyor. bu sene çıkarttıklarından biri bu;

diğer de bu;

aslında bu ikincisi cep defteri ama olsun. bayılıyorum ben özellikle bu ikincisine. her bir sayfanın altında bir romandan alıntı var. kimi alıntılar çok hoşuma gidiyor. oralara çok özel şeylerimi yazmaya çalışıyorum, özen gösteriyorum mesela :)
nitekim, ajanda ya da defter tutmak, en az blog tutmak kadar güzel bişidir.



devamını yazamıycam. en başta, yaz bitti, peşine put your lights on, en sonunda da yaz bitti dinleyerek kapatıyorum dükkanı.