Çarşamba, Eylül 1






dünya kadar fotoğraf+minimum harf sarfiyatıyla tatil postu hazırlamayı ben de isterdim gençler. ama bazen imkanlar çok kısıtlı olabiliyor, fotoğraf makinesi, dilimizde kullanımı yaygın bir teknoloji ürünü olarak geçse de, tatile giden 7 kızın 7sinde de bulunmadığı zamanlar gelebiliyor. Şimdi biz naptık, tahmin etmesi çok zor olduğu için(!) ben bi özet geçeyim. Öncelikle yüzdük ama aramızda boğulma tehlikesi geçiren de oldu açıkçası, hepimiz başarıyla tamamlayamadık bu görevi, gezdik, dans ettik ki bak burası önemli, zira sevgili sevgilim dans etmeyi kendine tutku edinmiş, arzu edinmiş hatta yaşama amacı edinmiş, kapı gıcırtısına ritim tutup utanmasa yandan yandan oynayacak olan bir nev-i şahsına münhasır insan olup, bense dans aşkıyla yanıp tutuşmayan, hatta pek de haz etmeyen, istisnaları olmadıkça kendini ortaya atmayan bi tipim. bu iki insan bi arada olunca da devasa problemlerin, sen dans etmedin de ben ettim de sen niye seviyosun da ben niye sevmiyorum da çatışmaları gırla gidiyor. hehe şaka, gırla gitmiyo ama gidiyor yani ara ara, bazı bazı. gel gör ki, marmariste bütün tabularımı yıkıp, günlerce saatlerce dans ettim, tuncay sevimlisi görse mutluluktan ağlardı sanırım :) neyse. ilk gece eldivino diye dünya güzeli bi yere gittik, hatta ben beynimden vurulmuşa döndüm, beyaz beyaz koltuklar, beyaz masalar, beyaz uzun tabureler, beyaz tüller, herşeyin beyaz olduğu harika bir yerdi. tuvalete gittiğinde seni çeşit çeşit krem, makyaj malzemesi, aseton, deodorant falan karşılıyordu, çok acayip. bi de denize sıfır böyle hemen önünde yat limanı gibi bişi vardı, zengin yaşlı amcalar resmen o yatlardan inip geliyorlar lan, para içinde yüzüyolar bildiğin. benim için en önemli olan kısmıysa şu aslında: ortam bir yorgo, bir alexis, bir sakis efendime söyliyim bir yannis kaynıyordu. yonanlar geldi amman yarabbim dedim. böyle beyaz laci ya da direk beyaz dexter navigator tipli ayakkabılar, beyaz pantalonlar ve beyaz bol keten gömleklerle yunan yunan dolaştılar. yunanca sen ne güzel bi dilsin ayrıca ya, bi sürü yunanca şarkı söylediler, ayaklarımın yerden kesildiği harika anlardı :) ama cumartesi gecesi aynı yer küçük sırlar dizisi çekiliyormuş gibi bi hal aldı, zengin bebeleri bastı ortalığı, biz de kaçtık.








bir hafta boyunca kendimizi son gece fish bowl içicez diye gaza getirmişliğimiz var bir de. fakat o tam bir hayal kırıklığı, boyutsuz bir fiyaskoydu.biz bi mavisini görmüştük ama açık mavi değil böyle bildiğin net mavi, farklı rengi ve çeşitleri olduğunu kavrayamadığımız için sadece fish bowl istiyoruz diyebildik, o da bize turuncu bişi getirdi bu akvaryumlarda ama adeta cappy karışıktı. üstten çektiğinde direk meyve suyu, alttan çektiğinde alkol tadı geliyordu, karışmamış bile ikisi birbirine, o derece. burdan çok sevdiğim insan çagoya seslenmek istiyorum, bu görünüşü güzel içeceklerden yapalım içelim bence hep beraber, hatta çorba kasesiymişcesine kafaya dikelim :) sonra ben bi yerlere kusarım artık :/




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder