Perşembe, Ocak 27

bir şeyi çok istersen olmaz.


yaz başında gönlümü kaptırdığım bir babet vardı. ama ne gönlünü kaptırmak. her gezmeye dolanmaya çıktığımda muhakkak onun yerinde olup olmadığına bakar, bazen dener, kalbimdeki bitmek tükenmek bilmeyen özlemini, temel kaynağı bu özlem olan derin mi derin sızıyı ancak böyle dindirebilirdim. geçici bir süre için. o zengin erkekti, ben fakir kız. fabrikada adeta tütün sarıyordum, allahtan kendim de içiyordum yani.. neyse, günler haftalar geçti böyle. bir gün dediler ki senin sevgili babetin, burnunu biraz yere düşürmüş, indirime girmiş. ben bunu duydum ya, ama nası koşuyorum hedefe, nası koşuyorum, üst geçitlerden değil, 4 şerit geliş, 4 şerit gidiş yolların bifiil üzerinden atlayarak geçiyorum, hani öyle.. vardım baktım bir de ne göreyim! benim şimdiye kadar ancak hayallerimde kavuşabildiğim minik pembe erkeğim elin olmuş. ele karışmış. beni koyup gitmelerimi hiç duymamış, dinlememiş, kulak bile vermemiş...


Atlatmak kolay olmadı tabi. Ferhat Göçer'in başına gelen durum, bi arkadaşımın babasının gözlerini dolduran şarkı benim de doldurdu uzunca bir müddet. "Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor, yastayım hiç kimse bilmiyor" Acıların en büyüğü bak, inan ki. Zamanla unutur gibi oldum, hiç bi zaman tam olarak unutamasam da, başka ayakkabıları da sevebileceğimi, beğenebileceğimi, başka ayakkabıların da, pembe ve onun kadar güzel olmasa dahi, hatta ve hatta onun kadar beni mutlu etmese dahi, hitap edebileceğini fark ettim. başka babetler, başka ayakkabılarda acımı dindirmeye çalıştım. nitekim hafifledi de.. ama hiç unutmadım ben, tek kusuru 218 liralık değer biçilmiş olması olan, ilk zengin erkeğimi, hem de hiç!
Neyse gene günler geçti, haftalar geçti, 27.01.2011 tarihini gösterdi takvimler. ben gece boyu malak gibi house izledim. ve anca yarım saat önce kalkabildim. 12:30'da. isteksiz bi şekilde açtım markafoniyi, yatakta azıcık daha vakit geçireyim diye. bi de ne göreyim, hotiç gelmiş, hoş gelmiş, ley ley rimi rimi ley... lan dedim olmasın şimdi senin ilk aşkın, deli aşkın burda, tıkladım hemen babet başlığına. adım adım indim aşağıya kadar. ve EVET!!!! O BURDAYDI!!! BENİ BIRAKMAMIŞTI, AYLAR SONRA KARŞIMA ÇIKIP GERİ DÖNMÜŞTÜ. Adeta hüzünlü hüzünlü, yapamadım, sensiz olmuyor yerine konmuyor, kimsenin eli senin gibi dokunmuyor  diye mırıldanıyordu. Fiyatı da düşmüş mü 89 liraya. Diyorum tanrım ben bu iyiliği hak edicek ne yaptım, duygusal anlar yaşıyorum. derken ayakkabıya tıklayıp görüyorum ki 38i bitmiş. daha önce bizzat mağazada 37.5'una ayağını bir kül kedisi olmak isteyen şişman çirkin kız edasıyla sokmayı deneyip deneyip beceremediğim için başka numara almaya da yeltenmedim. ve bir kez daha anladım ki, bir şeyi çok istersen olmaz kardeşim, olmaz arkadaşım, olmuyor benim küçük, minnacık minnacık elleri, ayakları, poposu olan bebeğim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder