Salı, Aralık 29

a long december

2009, çok ama çok ama çok zor geçtin. bitmek bilmedin, ömrümüzden çalıp, ağzımıza sıçtın. en kötüsü bu heralde dedikçe buyrun daha kötüsünü hazırladım diye karşılık verdin. nihayet gitmektesin. ve 2010, lütfen sen onu örnek alma bebeğim... senden de ultra güzel, acayip süper şeyler beklemiyorum zaten, hani mikemmel sevgiliymiş, paraymış, derslerde başarıymış, müthüş arkadaşlıklarmış. hayır istediğimde verdiklerini de gördüğüm için korkuyorum bi yandan böyle beklentiler içine girmeye. ortalama bişiler ver bana, ne oldum delisi olmiyim ben en iyisi. normal şartlarda 150 kere yok, bu yıl benim yılım olucak; yok şöyle müthiş geçicek, yok böyle harikulade gelicek diye atıp tutmaya başlamıştım. mert hep der; çift yıl gelicek dertler biticek diye. ben bütün çift yılları sevdim ama pek çok çift yıl beni sevmedi, neyse işte, uçmaya başlamış olmam gerekirken bu sefer bi temkinli, bi cool'um, sanırsın unumu eledim, eleğimi astım. bi umursamaz ifadeler falan. yani öyle değil de, aslında :/ hevesimi kırdılar bebeyim. ama ayaklanıcam sanırım yakında, bi kaç ay geçsin, bahar gelsin, çiçekler açsın, menapozlu kadınlar gibi bi giyinip bi soyunmaya başlayalım, düzelicem, sözüm olsun. 2010 adam olsun.



iki yıllık aralık ayı geleneğimi de bozmayayım. vakti zamanında içten içten, inana inana söylemiş ve hatta abartıp dağlara haykırmış olsam da artık gülerek mırıldandığım şarkı; a long december. buyrunuz;

(üzerimdeki sözde candan erçetin olgunluğu diyelim)


and it's been a long december and there's reason to believe
maybe this year will be better than the last.
i can't remember all the times i tried to tell myself
to hold on to these moments as they pass

gelenekler demişken; şu türkselin klasik yeni yıl şarkısında ben oldum olası kendimi tutamadım, hep ağladım hep ağladım, bak gene ürperdim dinlerken, yok değil, dişi olmamın gerektirdiği muazzam periyodik döngümün ruh sağlığım üzerindeki etkisi değil.


dilerim yeni yılda yeni bir sen tanırsın ece. ve ben bir başkasıdır.

Perşembe, Aralık 24

ben bir başkasıdır.

Çarşamba, Aralık 23

unutmak çok kolay

ben, 1-2 aydır ama özellikle de bu aralar unutmaya odaklı yaşıyorum. önüme gelen ne varsa unutuyorum.

ayşegülün abartısız şekilde günlerdir, defalarca noter şeyleri için bak 9da güvenpark'ta olucaksın sakın unutma, lütfen bu sefer unutma demesine rağmen, bu sabah kalkıp gitmeyi unuttum. yavrum önce nerdesin diye , sonra unuttum deme bana diye mesaj atmış, 1,5 saat bekletmek suretiyle yanına gittim.

sonra cüzdanımı bi başka arkadaşımın cebinde unuttum.

sonra ipodumu sınıfta unuttum, unuttuğumu fark eylediğimde yurda varmak üzereydim

sonra gittim, miniğime kavuştum, öptüm kokladım, yurdun kapısına vardım, oda anahtarımı unuttuğumu fark ettim. danışmaya gidip sadece baktım, dünyanın en sevimli görevlisi de bana anahtarını unuttun di mi ece dedi, hüzünlü bakışlarımla evet dedim.

sonra odaya girince sabah çamaşır makinesine çamaşırlarımı attığımı hatırladım. onları da çamaşır odasında unutmuş oldum böylece. dolu dolu unuttuğum bir gün oldu. korkuyorum artık zihnimden.

"çocukluğumun akşamları çıkagelin, acıktığımı unuttum.
aklımda ne vardı şimdi, ne isyan, ne sinkaf, ne halt unuttum."

Pazar, Aralık 20

sıradaki postumu melek teyzeme ithaf ediyorum

gündüz uykularından bile beni kabusla uyandıran bir şaşırmış bilinçaltım var artık benim. misal az önce kalktım?(şimdi buraya bi açıklama getireyim, az önce dediğim 1,5-2 saat önce kalktım ama geniş çaplı bir watashi wa candy taraması yaptım nette) tahmin et nası huzursuz nası mal gibi kalktım. eskiden de bok varmış gibi o huzurlu öğlen uykularını reddederdim ben, anarşik duruşumun(!) ilk sinyallerini orda verdim, evet. arkadaşım, 5-7 yaşları arasında bişisin zaten, uyu yani, ne kaybedersin ki, uyanınca melek teyze çikolatalı ekmek ve sütlü çay(ingiliz kraliyet ailesindendi melek) eşliğinde ziyafet çektirirken, sen de ay savaşçıları, tusubasa ve şeker kız candy'den birini izliceksin yani program çok basit ve isyan bayraklarını çekmeye gerek yok. hakikaten zor değil hani. neyse şeker kız candy bence orospuydu. antony'yi hemen unuttu, antony, attan düşüp ölebilicek bahtsız antony, cengaver antony, hiç haketmiyodu böyle bi muameleyi. antony daha iyilerine layıktı ya, hani yaşasa candy ye siktiri çekerdi bence zaten.


eheh, antony, isterdim ki sana tek bi sözüm var diyeyim ama 3 tane sözüm var bak.

first of all, seninki, senin yasını, na böyle tuttu.


secondly diyeyim, "seni versinler ellere, beni vursunlar."


finally; yaftalamadan bi düşün anthony.

son derece vurucu bi son bu.

common people

jarvis cocker! sen beni seversin, ben seni severim adamım!

tamam ama, bu serdar ortaç triplerini, olumsuz cümlelerin olumsuz olduğunu belli etmek için hem kafayı hem tek parmağı fütursuzca sağa sola sallamayı, iki derken ikiyi göstermeyi, şarkının bitimine doğru bütün notaları avcunun içine alıyormuşcasına o kolu avucu sıkarak indirmeyi falan sana kimler öğretti, ha miniğim?


yine de, gel gör ki, efendime söyliyim(bunu sadece kullanmak istedim), ve hatta mamafih, dünyanın en güzel you're so funny! diyen ve
dünyanın en güzel şarkı söylerken arada ahaha diye gülen adamısın, bilesin. ölürüm sana ölürüm hişt zilli demekten kendimi alamıyorum, sabah sabah. ayrıca serdar ortaç'ın da sahnesi çok iyiymiş, ahaha. bi nevi, bak kardeş.

you'll never understand! how it feels to live your life with no meaning or control and with nowhere else to go! hmm.

Cumartesi, Aralık 19



ah ben şimdi ne çok özlerim alavarayı. can yücel sokağı.

Çarşamba, Aralık 16

ama ama ama...

you're a part time lover
and a full time friend

the monkey on your back is the lastest trend
i don't see what anyone can see in anyone else but you

i kiss you on the brain
in the shadow of the train
i kiss you all starry-eyed
my body swings from side to side
i don't see what anyone can see in anyone else but you

here is the church and here is the steepl
we sure are cute for two ugly people
i don't see what anyone can see in anyone else but you

pebbles forgive me
the trees forgive me
so why can't you forgive me?
i don't see what anyone can see in anyone else but you

i will find my niche in your car
with my mp3, dvd, rumble-pack, guitar
i don't see what anyone can see in anyone else but you

do do do-do do do-do do do do

up up down down right left right left b a start
just because we use cheats doesn't mean we're not smart
i don't see what anyone can see in anyone else but you

you are always trying to keep it real
i'm in love with how you feel
i don't see what anyone can see in anyone else but you

we both have shiny, happy, fits of rage:
you want more fans,
i want more stage.
i don't see what anyone can see in anyone else but you

don quixote was a steel-driving man,
my name is adam
i'm your biggest fan
i don't see what anyone can see in anyone else but you

you squinched up your face and did a little dance
shook a little turd out of the bottom of you pants
i don't see what anyone can see in anyone else but you

do do do-do do do-do do do do

but you...


Salı, Aralık 15

little iv'in kısa kısaları kibin, fotoğraflı

san'at yaptım ben benzinliği çekerkene.
bu klişeyi biloga koymazsam alınabilicek okurlarım varmış, öyle duydum.


hazalimu, ben de çok isterdim bi seda sayan karizması taşımanı ancak olmadı mı olmayor.




Pazartesi, Aralık 14


izmir- muğla yolunun, izmire daha yakın tarafında konumlanmış bu ağaç.

Pazar, Aralık 13

Cuma, Aralık 11

hiç kimsenin, yağmurun bile böyle küçük elleri yoktu belki ama benim var.

Perşembe, Aralık 10

gençler ve kendini genç hissedenler, bişi söylemeye yelteneyim dedim, şimdi kimse kimseye teslim olmamış olsaydı şayet, ben 3 gündür sadece ama sadece "bir eflatun ölüm"ü dinliyor olamazdım. şarkı dendiğinde sadece "bir eflatun ölüm"ü algılayamazdım. bu naifliğe hayran kalamazdım. iyi ki birileri birilerine "git dersen giderim, kalırım kal dersen" diyebilmiş de bana gün doğmuş, aferin.

bir de iyi ki doğmuşum.

bir de, bu gün çocuk doğuranlara isim önerisi
dişi: ecenaz
erkek: egenaz

öf, pöf.

veda busesi

her şeyi bozuyor olmalı begonyanın kararsızlığı.

ölme! sana ihtiyacım var; bütün yenildiğimi duyacağım sabahlar için. uyurum ve her şey geçer.

aşklarımız kaçtıkları yerlerden dönmese, "her aşk bir tutsaklıktır"dan ders almayıp yeni ve daha şehvetli aşklara aksak; bizi seven bir şiir okusak, geleceğin yollarını şaşırsak, çatılarda dudaklarımız çatlasa, günahlarımız haklarımızdır diye bağırsak, hatalarımızı teker teker kutsasak... senin gecelerini kar kaplamasa, benim gecelerimi yalnızlık...

""""sen yaşlan, ben seni hep bacaklarımı okşarken düşleyeyim. ve savaşı barıştan daha fazla, sadece senin için isteyeyim."""""

yaşlıyım derken beni nasıl yaşlandırdığının farkında değil misin... oysa ölümlere birlikte ağlayabilirdik. ama sen, ihanetin tadını bile bilmiyorsun.

ah eğimliydik ölmeye... ah eğimliydik çok sevişmeye... ah niye ağladığımı bir bulabilsem...

kimse çözümsüzlüğünü seçmiyor. bu bir seçim değil; çıkmaz sokakları sevmek bir seçim değil.

burada ya da orada, kuzeyde ya da güneyde, bize kollarıyla sarılan tek gerçeğin """sarılmak""" olduğunu....

küçük güneşim, zaman dur durak bilmeden eteklerinden sonbaharı süpürüyorken sana yine o bildik şarkıyı söyler, saçlarına, hani tıpkı o son cümledeki gibi, diyerek sarılırım.

"""bir prenses ya da bir anarşist olmaktan çoktan vazgeçmiştim, hep kandırdım seni."""

dün pazarda dolaşırken kestane kasasına dalıp gitmişse gözlerin, o kestane kasası kadar inanmalısın bana.

belki de sana gelmek yerine saçlarımı boyatmalıydım. bir şiir bırakmak için, tıpkı o şarkıda olduğu gibi; sadece beni sev diye.

inan adaletli değil hiç bir alışveriş. güçlü ve güzel kalmalıyım: kışın, yazın ve hüzünlü sonbahar geceleri. inan dokunduğum bir koku bu; ellerime inan... """hiç ağlamadığın bir şey mi yoksa sana anlatmaya çalıştığım..."""

aptalca olduğunu bile bile, durmadan gitmek zorundayım diyen ve seni seviyorumlar kadar acımasız yazacaklarım. ama gitmek zorundayım ve yeterince üzgün olamayacaksın.

....bir tek çarşafımı buruşturarak uyuyan adamdan utanmadığımı....
....hiçbir şeyi anlatamadığımı....