Pazar, Aralık 30

Bir sır vereyim mi

Yapacak bu kadar çok yorucu, yıpratıcı, ödevim, caseim, sınavım, projem, sunumum olmasaydı, aklımı yitirirdim. Birisi bitip birisi başlar, kimi zaman nefes almaya bile vakit olmaz ki çoğu insan bilemez kıymetini fakat şahane bişey aslında bu. Lanet eder gibi gözüksem de, tüm bu koşuşturma beni rahatlatıp, düşüncelerimi teskin eder. Bi çeşit hayatta kalma mücadelesi, mutsuzlukla baş etme biçimi.

Şimdi yığın önüme ne kadar uğraşacak iş varsa.
Yaşasın meşguliyet.

Salı, Kasım 6

Pazartesi, Kasım 5

bu aralar bilincini çok uzaklarda bırakmı bir ruh gibi dolaşıyorum. kendime baktığımda da en çok şu sahneyi görüyorum. bi şarkı çalıyor, sonra da bi çakmak sesi geliyor. kimi zaman ağlamamak için kendini paralayan bir uğultu. günler böyle geçip gidiyor.

Pazartesi, Ekim 29

Sevdiklerimin kederiyle burnumun direginin sizladigi zamanlar. Bu zamanlar.

Cuma, Ekim 26

Oyle bi aile ki, donsun diye kucucuk kizi babasina yalvarirken, baba dunyanin en umursamaz, en kirici halini takinip bahaneler uretmekte. Gelmek istemedigi yuzunden mimiklerinden degil, bi bakisindan bile anlasilmakta. bu kadar kisa yasantida kirilacak ne cok seyi oldu, yas 12. Deliriyorum.

Pazartesi, Ekim 8

Kardeş, kimse kusura bakmasın da, dünyanın en güzel affet beni bebeğim şarkısı da şudur.
Beni affet demek öyle mıyır mıyır şarkıyla olucak iş değil, bu sertlikte, bu kararlılıkta olmalı.



Böyle bi affedilme isteğiyle gelse sevgili, aşkımdan ölmezsem adam değilim...

Pazartesi, Eylül 17

hep aynı sıkıntı sarar beni!

damına koyduğumun hayatı.

bağıra çağıra, AMAA HEP AYNIII DERTLEER HEEP AYNII. HEP AYNII SÖZLEER HEP AYNIII. HEP AYNII SIKINTIII SARAAAAR BENİİİİ...


Cuma, Eylül 14

i want the world to stop

+ Nasılsın?
-  Böyle.


olmuyor.

yeni başlayan bir gün, uykusuz geçen gece, aldığım ilaçlar, gittiğim doktorlar, gittiğim şehirler, tatiller, yeni yüzler, aldığım kararlar, bozduğum kurallar, kendime yenildiğim günler, geçen aylar, geçen zaman yardımcı olmuyor.

Bu sabah buna uyandım. Rüyamda tavuklar vardı, ayaklarını manyağın biri kesmiş. Ananemle tavuk ayakları diktik bütün gece.

Çarşamba, Eylül 12

bütünlemeler.

bütünleyemedim.

şimdi onlar düşünsün.

saçlarımı patlıcan moru, vişne kızılı arası bi renge boyadım. kopkoyu oldu. tırnaklarımı koyu petrol yeşili yaptım. bloguma depresyon yatağı koydum. depresif şarkılarımı açtım. şimdi onlar düşünsün.

Nasıl hissediyorsun?

Böyle.


Perşembe, Eylül 6


Bornova semalarinda oturdum agladim.

My little Cutes.

hayata dair gülümseten insanlar. içime sığdıramıyorum sevgilerimi.

Pazartesi, Ağustos 27

-nasıl hissediyorsun?

Cumartesi, Ağustos 25

society

anlatasım hiç yok. öyle böyle değil. tek bir cümle söyleyesim yok. ama dökülmem lazım, boşalmam lazım, kusmam lazım, kirleniyorum. benim de kuyruk acım oldu, olmadı desem yalan. çok iyi, muhteşem biri olmadığım aşikar da, bazen bir fark ediyorum, o kadar leş o kadar bok biri var, yanı başımda. siktir git orospu çocuğu diyorum, bu sefer dönüp bunca zaman yanımda tuttuğum, mal gibi fedakarlık yaptığım orospu çocuklarının orospu çocuğu olduğunu bu kadar geç fark edişime, insan gibi değil, hayvan gibi kırılıyorum. içimi alıyorlar, temizlikçi kadının kovaya yeni batırdığı yer bezi gibi sıkıyorlar. son bir senede iki orospu çocuğu daha defolup gitti, geç de olsa şükürler olsun. bu ikisine vefa, saygı duyacak, güzel sandığım günleri hatırlayıp tebessüm edecek kadar bile makul hissim kalmadı.gebersinler isterim.

küçükparktaki yahudi mezarlığı gibi bi mezarlığım var ki, pek çok rahmetli orada yatar. küçükpark gibi güzel bi yer de değil üstelik.

sevgilim, 13 günlük askerlik bile yetti. dön artık. daha şimdiden yoruldum. çok özledim seni.
okuduklarımdan manyaklar gibi etkilenirim, bazen tırt dediğim ifadeler bile, bi zaman sonra aklıma kazınır, unutamam. aptallıkta sınır tanımayan insanlar gibi başlıycam cümleye. bir yerde okumuştum. ne dandik, ne samimiyetsiz şeysin, nerede okuduysan söyle di mi. hatırlasam söylerim. bi eylemin, kelimenin başına "çok" getirdiğinde, dünyanın en samimiyetsiz, en güvenilmez, en yalancı, en nahoş(ki çok severim bu kelimeyi) ifade biçimini doğurduğunu iddia eden. çok özlememe rağmen, bu sebeple çok özledim demekten tedirgin oldum. çok sevmeme rağmen, seni çok seviyorum yerine, seni seviyorum demeyi tercih ederim sevgilime. nitekim sevgilim, bak nası zorlanıyorum. dön. dön. dön. güçlü pozlarına yatmıycam. güçlü olmak, kendine milyonlarca fazladan güçlük çıkarmak manasına geliyormuş, bunu çok uzun bir terapi sürecinde öğrendim, inanabilirsin.

ziyadesiyle güçsüzüm. bunu yazarken kusabilirim.

birileri ankara diyor, gene kusucak gibi oluyorum. bu sene dönmek istemiyorum. anne şefkatinden mahrum kalırsam, sanki hani o cam çocuklar var ya, en küçük bir tökezlemede, en ufak düşüşte her yerleri kırılıyor, onlardan olurum. 146 gün kaldı.

Odtü güzeldi de, ondan da yıldım. kaprisli öğretim üyelerinden de yıldım. gene de yukarıdaki orospu çocukları okuyacak olursa, her koşulda sizden mutlu olduğumu, olacağımı bilmenizi isterim. yüzünüzde mutsuzluğumdan beslenen mide bulandırıcı gülümsemeniz boşu boşuna oluşmasın. nefret bile edemiyorum, küfür etmek sadece hoşuma gidiyor.


bütün içtenliğimle.
ece.

Pazar, Haziran 10

in a manner of speaking...




söyleyeceklerim bu kadar

Cuma, Mayıs 25

Burada ne yaparım biliyo musun, bi kaç tane çok sevdiğim arkadaşımı yanıma alır, sohbet eder, içerim. ama en çok da kahkaha atarım. bazen hüzünlenirim bile. gecenin sonunda olur ya bazen, ne güzel gece oldu bu diye düşünürüm, bunda kesin düşünürüm.

Pazar, Nisan 8

Pazar Günü




öyle bir güzellik ki işittiğim, siz de işitin.

Pazartesi, Mart 12

asla geri dönme

müzik dinlemeyi çok severim. güzel şarkılar dinlemeye ömrümün haddinden fazla saatini adayabilirim. müzik zevkime cuk diye şarkılar oturtan az insan oldu şimdiye kadar. mesela kıvanç nefret eder dinlediğim şeylerden. 95% uyumluluk gösterdiğimse, muhakkak ki yalın'dır.

yalın sarı koltukta, ben kırmızı koltukta, karşılıklı koltuklarda, bütün gün sadece yatarken bir çok pazar günü, ben derim ki, "yalın, unuttuğumuz güzellerden açsana". 

eski ama unuttuğum ve hatta özlediğimin bile farkında olmadığım şarkılarla karşılaştığımda bir gün bir yerde, duyduğum doygunluğun maalesef tarifini yapacak kadar iyi değil kurabileceğim cümleler.

neyse, bildiğiniz üzere artık yalın yok. ben de bilgisayar başında çoğu zaman hafızamı zorlamaya çalışıyorum. üstelik bu aralar arabesk de bir halim var. naif naif şarkılar dinlemek istemiyorum. nası diyim, "unuttuğumuz ağır güzellerden" istiyorum. bulamıyorum üstelik.

varacağım noktaya varayım artık, dün avare avare takılırken, rastladığım şey, ağır olmasa da, ve hatta naif olsa da, "unuttuğumuz güzellerden" oldu.






yani diyor ki, ben o kadar iradesizim ki, o kadar güvenmiyorum ki irademe, sana bir gün gelip nolur dön diye yalvarabilirim. ve fakat, rica ederim, dönme.

Pazartesi, Mart 5

Önemli mesele! Ama kuzenler iyidir.

Pek sevgili ziyaretçilerim,

benim bi kuzenim var. delinin teki. tuttu ben uzakdoğuya gidicem dedi. orda yaşıycam dedi. dediği gibi de gitti. zaten kendileri doğuştan gezenti olduğu için, orada da o ülke senin bu şehir benim gezdi tozdu.

o kadar ki, hindistan'a diye bilet aldı. Uçağın olduğu gün farketti ki, bilet malezya'yaymış. neyse madem öyle ben de malezya'yı gezerim diyen, nevi şahsına münhasır bir insan benim kuzenim.





yetmezmiş gibi bir de gezi blogu açtı, gezdiği gördüğü yerleri anlatıyor.

 Blogu şu : gorkemturkay.blogspot.com

şimdi de bir yarışmada yarışıyor.

yarışma da şu :  http://apps.facebook.com/uckitabirblogger/index.php?id=167

benim sizden isteğimse, linke tıklayarak canım kuzenim için oy kullanmanız.

bütün aile seferber olduk. lütfen oylarınızı esirgemeyin :)

Cumartesi, Şubat 25

sabah vakti de olsa.

http://fizy.com/#s/1aj9k9

Ankara tehlikeli bir şehir, kolumu acıttı.

Cumartesi, Şubat 18

öyle sarhoş olsam ki...

mevzu bahis alkol olduğunda, ben hiç ağzımla içemem. kıçımla içerim. herkesin gecesini mahvederim. mizacım böyle. sarhoş olduğum ilk 2 saat çok eğlenceli olduğumu söylerler ancak sonraki azabı korkunç oluyor gerçekten.

bir de, bazı insanlar vardır, ağızlarıyla içerler, yeri gelince bırakırlar, tatsızlık çıkarmazlar. Ben işte hiç onlardan olamadım. ben ya tam içerim, küfelik olurum, ya hiç içmem, bi anlamı yok çünkü :) hafif çakır keyif olayım, masadaki bütün içkileri içme isteğiyle dolup taşıyorum. Daha fazlasını istiyorum hep. Kusmaktan geberene kadar. Manjede, kusup kusup içmişliğim de var anca bu birazdan bahsedeceğim gece o gece değil.

şarkıda öyle sarhoş olsam ki diyor hani. işte ben öyle böyle değil, kainatı unuttuğum oluyor sarhoşluklarımda.


toparlamak gerekirse, ömrü hayatımın, son bir yılına iki ciddi alkol vakası sığdırdım.

birincisinde izmir'de liseden arkadaşlarımla buluşmuştuk. yanlışım yoksa, manje'deyiz. ki manje benim sarhoşluğumu en yakından tanıyan mekandır canım izmir'de. bi garsonu vardı, gelir gelmez ecaanım, ecaanım (ece hanım) hoş geldiniz diye kapılarda karşılayan, pek severdim. neyse. işte gene ben sabahtan çakmışım lustralı, keyfim bi güzel olmuş. kırmızı rujumu sürmüşüm, kırmızı şarapları bekletir miyim. lıkır lıkır lıkır geçiyor boğazımdan, şifa niyetine... ilk bir iki saat, dünyanın en neşelisi, en affedicisi, en şefkatlisi, en cana yakınıyım.
neyse, rahat battı benim yanında bulunduğum topluluğa, tutturdular kordona oturalım da kordona oturalım. iyi dedik kalktık. elbette ki tekelden bir büyük şişe kırmızı şarap daha alındı. son paramı vermiş bile olabilirim, ama çok emin değilim. içicem, içmek istiyorum, öyle bi mutluluk sunuyor bana o kırmızı şarap. şişeyi yarıladım mı yoksa bir kaç yudum mu aldım bilemiyorum, hayatımda ilk defa yer ayağımın altından kaydı, olm nası sallanıyor var ya, duramıyorum, mal gibi topukluları da giymişim ayağıma. kafamı küüüt diye lavaboya çarptığımı hatırlıyorum en son. eve nası gittim, nası girdim, bilemiyorum. annemin dediğine göre ekin kucağında taşımış, kimdi hatırlamıyorum buket olabilir onun dediğine göre taksiye ve özge'nin kucağına kusmuşum.

şimdi bana deseniz bir daha özge'nin karşına çıkabilir misin? çıkamam. mahcubum çünkü. ayda yılda bir görmüşüm kızı, ne bokuma kusuyorsun di mi kucağına, keşke buket'e kussaydım, o daha kolay affederdi :)

nitekim eve girmekle gece bitmedi. göz bebeklerim kaymış. göremiyorum. karşımda ne var göremiyorum. annem göz kapaklarımı kaldırıyor, sadece bi sis ve buğu görebiliyorum. buz gibi suyun içinde 4 saat oturtmuş annem beni. babamın hastaneye gidelim, hastaneye gidelim, alkol koması geçiriyor dediğini hatırlıyorum bir de, bir de şiddetle gitmem ben hastahaneye dediğimi.

ne sonra, küvetin içinde sızmışım, annem kurulayıp yatırmış.

ertesi gün de, otobüsüm var, ankara'ya dönücem. hasiktir diyorum ha bire kendi kendime, ben ne dicem şimdi anneme babama. annem sabah kalkınca epey bi fırçaladı, babam yokken. ama işte baba faktörü var, deliler gibi mahcubum adama ya. adam okutmuş büyütmüş, benim kendimi düşürdüğüm hallere bak.

Babam, o gün, vedalaşana kadar tek bir kelime etmedi konuyla ilgili.


Tam servis geldi, ben annemi öptüm, sıra babama geldi, aynen şunları söyledi:

güzel kızım, dün gece 5 saat başındaydık, o kadar çok su içirdik, o kadar çok kusturduk ki mideni yıkamış kadar olduk. ancak bunu ankara'da sana hiçbir yaşıtın yaptıramazdı, başına böyle bir şey gelirse lütfen hastaneye git, olur mu?

utandım, duygusallaştım, bi eblek oldum. tamam baba dedim. vedalaştık, ayrıldık.

ondan sonra çook uzun bir süre ağır sarhoş olmadım.



gel gör ki, dün bana bi geldiler. efkarlıydım da. 90lar partisi varmış if'te. haberini alır almaz aradım yeliz'i, nilgün'ü, eda'yı, dedim gidelim. öncesinde edanın arkadaşlar, benim arkadaşlar falan hep beraber eda'lara gittik. tekila aldık, portakal aldık, tarçın aldık, biralar ve şaraplar aldık.

dur biraz daha geri sarayım. kilo aldım. asgari yemek yemeye çalışıyorum. dün sadece kahvaltı ettim. lustral içtim. üzerine kadim dostum cipro'yu içtim(çünkü tıp dünyası idrar yollarıma cipro dışında gerçek bi çözüm üretemiyor). ne diyordum, biralar şaraplar falan. çok içmedim bak, ciddi söylüyorum. ama hep şunun korkusuyla içtim, ulan cipro aldık ama, sikmesem bari bünyemi. İçmeler tamamlandı, artık gidelim partiye dedik, ben taksiye binince anladım ne halt yediğimi, ağır bir mide bulantısı, duramıyorum.

doğru eve döndük. döndüğümüz taksiden her kırmızı ışıkta kaçıp, kusmaya gittim. arkamda bi yandan ayşegül geliyor, bi yandan tuncay...

eve girince ayşegül bana soğuk duş aldırdı, ben sıcağı açıyorum, o soğuğu. donuyorum yapma nolur diyorum, işkence gibi yahu, donuyorum, kız buz gibi su açıyo hala. beni aldı mı bi titreme. oysaki izmir'de sıcak suya katlanamıyordum, soğuk soğuk gelsin istiyordum sular. bu sefer çok farklıydı, donuyordum.

benim çenemin özelliği şu ki, acayip titrer. yaz kış titrer. zangır zangır titreyerek bindik taksiye, doğru acile. kırmızı ışıkta duran arabalara kıvanç inip hasta vaaar diye falan bağırıyo, ilerleyin diyor, öyle bir telaşe içerisinde vardık hastaneye. ama nası rezilim, ağlıyorum, doktor bey size güveniyorum nolur beni kurtarın, nolur bişi yapın diye yalvarmalar bişiler. bi yandan diyorum benim babam da doktor(bunun hiç bir manası yok). bir yandan diyorum doktor bey size çok mahcubum. bi yandan diyorum ölmek istemiyoruuuummmmm!!! derken derken bağladılar bana serumu, verdiler burnuma oksijeni, bi rahatladım, bi kendime geldim ama çenem durmadı. herkesi çok korkuttum. hayır o değil, bütün her bokum normal çıktı, doktor kıvanç'a psikolojik olarak böyle, herşeyi normal demiş...

bunu bu sabah öğrendim. sanki beni ilgi çekmek için intihar eden kızlar gibi gördüler gibi hissettim, çok üzüldüm. isteyerek olan bişi değildi çünkü. arkadaşlarım çok düşünceli olduğundan, ölüm korkumla da biraz dalga geçtiler...

anksiyete bozukluğu, bende daha önce gaipten kalp sıkışmaları, solunum yetersizlikleri, kalp ağrıları yaratmıştı, bahsettim mi bilmiyorum. kalp krizi geçirdiğimi zannedip acayip tırsmıştım. neyse hastaneye gidince türlü testlere girdim, kalbimde bi sorun yok. akciğerlerimde bi sorun yok. psikolojik dediler. zaten dedim bende panik bozukluk var.. panik atak geçirmişim meğersem.

sonradan aşina oldum bu ataklara, kalp ağrılarını sallamamayı öğrendim. ancak sarhoşmuşum gibi midemi bulandıran, bütün vücudumu titreten şeyin de psikolojik çıkması, yuh anasını dedirtti bana...

arkadaş, nası bi beyin var bende !?? dertsiz başına dert arıyor. oturduğum yerde türlü türlü hastalıklar yakıştırıyor bana. habire "ha öldüm, ha ölücen gülüm" mesajları veriyor. sinirlerim bozuldu artık...

tedavisini de oluyorum, ne geçmez hastalıkmışsın panik bozukluk!

sonra, serum bitince doktor bizi yolladı, eve geldik, ben uzunca bi süre dizi izledim çünkü hala bulanıyordum hafif hafif. derken sızmışım.

sabah kalktım, işte ayşegül biraz üzerimden geyik yaptıktan sonra bana şey diyor, ece senin canını sıkan bir şeyler mi var, konuşalım mı biraz?

yok dedim, yok bişeyim benim. özür dilerim.

böyleydi. anlatırken iyi de, yaşarken korkunçtu.

Cuma, Şubat 17

anı.



bilesin bu yollar dağlar dolanır.

Perşembe, Şubat 16

Şöyle bişey gördüm. Sonra üzerime alındım..







''bir zamanlar düşmanlığın bencilliğinden ve aşırıcılığından geliyordu.
şimdi de dostluğun öyle..
beni bırak sen, kendini çöz.''



Haklısınız.

Pazartesi, Şubat 13

Anason kokarken sofralar...

2008

2009


2012



Diyeceğim o ki çocuğum, yaşlandırıyor beni aynalar. Ve her geçen yıl birer birer eksildiğim masalar oldu. Masamdan eksilttiğim güzel, çirkin, iki yüzlü, samimi, yapmacık kadınlar ve adamlar oldu. Masaya oturan yepyeni güzel, çirkin, şefkatli, zararlı, yardımcı, insanı kullanıp sömüren, iki yüzlü, sevecen, üzerime titreyen  adamlar ve kadınlar oldu.

İşbu sebepten, bu şarkı kederli olmasa bile hüzünlü olmuş, var mı farkını ayırt edebilecek? Geçen gün annemle arabadaydık ve bağır çağır dedik ki, anason kokarken sofralar, yaşlandırıyor seni aynalar, her geçen yıl birer birer masadan eksiliyor dostlar...

Sonra annem de dedi ki, hadi gidelim de anason kokan bi sofra hazırlayalım, nitekim olmadı onun yerine bira içtik noxx'ta ana kız zıpladık, efkar dağıttık.


Kalkmayacağım bi başka masa var ki, o da Hazal'ın masasıdır.

Şerefinize içiyorum!

Perşembe, Ocak 19

ölücem sıkıntıdan.

Pazar, Ocak 15

Çarşamba, Ocak 11

Pazar, Ocak 8

Hepsi Hazal'a.

Sen ve ben hazalimu, güçlü olmak konusunda obsesifleşmiş, obsesifleştirilmiş iki tuhaf insandık. Ki hala öyleyiz. Birbirimizi bulunca, en aciz, en kırık, en zayıf, herkeslerden sakladığımız en köhne ve kokuşmuş taraflarımızı bile birbirimize açtık. Bu ne kadar zor, en çok sen biliyorsun. Bi de en çok ben biliyorum. Ve, sadece bu sebeple bile sen iyi ki doğdun!

Çünkü ben kendimi aradıkça, seni buldum, seni keşfettikçe, kendimi keşfettim.

Bu fotoğraf, en abuk subuk tesadüflerimize bir komik atıftır!

Dünyanın en naif aşk şarkısı diye geçer, ama ben bu şarkıyı bütün naifliğiyle hep sana ithaf ederim. 22, 42 ve hatta ölmez sağ kalırsak, buruş buruş 62'lere... Hem güzel günlere, hem boktan günlere beraber girmek dileğiyle...

En orjinali. En güzeli.






whenever i'm alone with you 
you make me feel like i am home again
whenever i'm alone with you 
you make me feel like i am whole again
whenever i'm alone with you 
you make me feel like i am young again 
whenever i'm alone with you 
you make me feel like i am fun again